Çoruh Kayıkları 02 Ağustos 2020, 15:50
Dağlık bir coğrafyaya sahip olan Artvin'de kara- yoluyla ulaşım ve taşımacılık tarih boyunca hep sıkıntılı olmuştur. 1927 yılında ilde bakımlı ve düzgün biricik karayolu Batum-Ardahan devlet yolu idi (ki bunun da birçok kısmı onarıma muhtaçtı). Yol. Batum'dan başlayıp Muratlıya, oradan da Çoruh Nehrinin doğu (sağ) sahilini takip ederek Borçka merkezi içerisinden geçip Artvin merkeze bir saat uzaklıktaki Lomaşen ve Sotu- bar köyleri üzerinden Ardanuç ilçesine, oradan da Ardahan'a ulaşıyordu. Padişah Abdülaziz tarafından askeri amaçla yaptırılan bu yol, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Ayastefa- nos Antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum (Ev- liye-i selase / Üç sancak) Rusya’ya savaş tazminatı olarak bırakılınca, Rusların eline geçmişti.
Ruslar yolu onarıp genişletip üzerinde birçok köprü yaptılarsa da Birinci Dünya Savaşından sonra ne Ruslar, ne de Artvin kurtarılıp Türkiye'ye katıldıktan sonra Türk hükümetleri tarafından onarım yapılmadığından iyice bozulmuş, harap bir durumda idi. Yine 1927'de Borçka-Hopa devlet yolunun yapımı da henüz tamamlanmamıştı. Bunlar dışındaki tüm karayolları, köylülerin yaptığı patikalardan oluşan özel yollardı. Batum-Ardahan yolunda otomobil ve kamyon işli-yordu. Diğer yol ve patikalarda ise taşımacılık yük hayvanları ve bizzat insa gücüyle yapılıyordu. 1927'de Artvin genelinde yalnızca 12 motorlu taşıt bulunuyordu. Bunlardan bir tanesi valiliğe ait resmi otomobil idi. Birisi binek otomobil, diğeri kamyonet olmak üzere 2 araç da Borçkalı bir tüccara ait şahsi araçlardı ki. bunlar 1926'da satın alınmışlardı. Kuvarshan Bakır Fabrikasının da 4 kamyon ve 5 otomobili vardı ve bunlar yalnızca bakır madeninin taşınmasında kullanılıyordu; araçlardan halk yararlanamıyor- du.
Neredeyse "yok" durumundaki karayolu ta-şımacığından başka, bir taşımacılık türü daha vardı ki, o dönemin taşımacılığındaki sıkıntıyı gidermekte önemli bir yere sahip idi: Çoruh Nehri üzerinde, kayıklar ile yapılan nehir taşımacılığı. Özel olarak yapılmış, altı düz, iki ucu sivri, dar gövdeli, ortası şişkin ve uzunca biçimli, buraya özgü kayıklara halk "kara- kayık" diyordu. Bu kayıklar ile Artvin’den Batum’a kadar yük ve yolcu taşınıyordu. Artvin-Batum arasında çalışan kayıklar, Çoruh’a aşağı yüklü olarak gidiyor, Batum yakınlarındaki -bugün Batum’a bağlı olan- Kabandibi adlı mevkide yükü boşaltıp yol-cuları indirdikten sonra, nehrin akışına ters isti-kamette, Çoruh'a yukarı boş olarak tekrar Artvin’e dönüyorlardı. Kabandibi'nden Batum'a ulaşmak için yaya olarak bir saat yürümek gerekiyordu. Borçka'dan, buraya bağlı Muratlı (Ma- radit) kasabasına yürüyerek dört saatte gidilir
ken, Çoruh Nehri yoluyla kayık üzerinde yarım saat ya da 45 dakikada gidilmekteydi. Muratlı- Kabandibi arası, karayoluyla dört-beş saat sürerken, kayıklabir saatte ulaşılıyordu.
Kayıklar, daha çok Artvin merkeze bağlı Zeytinlik (Sirya) ve Oruçlu (Orcuk) köyleri önünden ya da Borçka-Muratlı (Maradit)'dan hareket ediyor ve Çoruh'a aşağı Kabandibi’ne kadar gidiyordu. 2-3 ton kadar yük alabilen kayıklar üç personel ile idare ediliyordu. Kayıklarla daha çok Zeytinlik, Oruçlu, Ortaköy (Berta) ve çevre köylerde üretilen üzüm, zeytin, kiraz, hurma gibi yaş meyveler: "küme" denen cevizli sucuk olmak üzere, Borçka'da üretilen seramik ürünleri, tomruk, ev eşyası vs. her türlü yük ve ticari mal taşmıyordu, Batum'a ticaret yapılıyordu. Bir kayığa en fazla seksen sepet yüklenebiliyordu. Meyve dolu bir sepetin ortalama ağırlığı 40 kg kadardı.
Artvin merkeze bağlı Zeytinlik (Sirya) köyü, Borçka ilçesi, Borçka'ya bağlı Muratlı (Maradit) kasabası ve Borçka'nın Çavuşlu (Kataphiya) köyü halkının bir kısmı kayıkçılık yapıyor ve geçimlerini bununla sağlıyorlardı. Kayığı idare eden kişilere (kaptanlara) da "Reis" deniyordu. Zeytinlik köylü "Reis"ler ünlü kayıkçılardı. İvane Caiani de Borçkalı kayıkçıların "Çoruh vadisinde birinci sınıf kayıkçı kabul edildiklerini" ve bu meslekten de çok iyi para kazandıklarım yazıyor. Kayıkçılardan en ünlüleri Zeytinlik köylü Yusuf Reis (Sönmez) ve Borçkalı Bango İsmail Reis idiler. Bunlardan başka adları tespit edilen Zeytinlik köylü kayıkçılar şunlardı: Ahmet Koca, Mustafa Koca, Recep Yağcı, Sabit Şimşir, Süleyman Öz- türk ve Süleyman Yelkenci.
Çoruh'un azgın sularında kayığı idare etmek hiç kolay değildi ve ustalık istiyordu. Kıvrıla kıvrıla, hızla akıp giden Çoruh Nehri’nde kayalara çarpmadan, bin bir manevrayla yol almak kolay olmadığı gibi, Batum'dan Artvin'e dönüş ise son derece zahmetliydi. Kayıklar, akıntıya karşı, nehre yukarı çekilerek getiriliyordu. Yaz aylarında Çoruh'un suyu azalınca kayıkların kayalara çarpıp devrilme tehlikesi vardı ve sıkça görülürdü devrilme olayları. Baharla birlikte sular iyice yükselip Çoruh coşuyor, bu durumda da kayık seferleri yapılamaz oluyordu.
Rus Hükümeti, kayık seferleri ve kayıkların hangi zamanlarda ne kadar yolcu ve yük alabilecekleri ile ilgili talimatname de çıkarmıştı.
İlde motorlu taşıtların, özellikle de kamyon ve kamyonetlerin çoğalmasıyla birlikte, 1950'li yılların ortalarında misyonunu tamamlayan ve artık tarihe karışan bu Çoruh kayıklarının işlemekte olduğu yıllarda, Artvin'e gelen yabancıların dikkati çeken en önemli şeylerden birisiydi Çoruh kayıkları.
Kayıklar konusunda bugün için, birkaç kaynaktaki bilgiler dışında pek fazla bilgi bulunmuyor. Kayıkların ve kayıkçılığın tarihinin ne kadar eskiye gittiği bilinmiyor. 17. yüzyılda Evliya Çele- bi'nin, antik çağda Ksenophon ve Hippokrat'ın bahsettiği kayıklar, karakayıkların ilkel ve en eski biçimleri olduğunu düşündürüyor. Evliya Çelebi, "menkisile" ya da "meneksila" adıyla andığı bu kayıkları şöyle tarif ediyor: "(Trabzon’dan Azak seferine giderken) On parça Laz meneksile- sine üç yüz kadar tüfekli yeniçeri ve bu hakirin beş adet Gürcü kölesi beraber bindik. Bu gemiler, Çoruh Nehri kenarında yetişen kaba kavak ağaçlarından üç parça olarak yapılır. Bir tahtası, tekne gibi altındadır. Birer tahta da yanlarında-
Fotoğraf 1915’de Batum'da çekilmiştir. Sol baştaki Zeytinlik Köyü'nden ünlü reis Süleyman Yelkenci'dir.
dır. Fakat çok büyük tahtalardır. Gemilerin kenarları, iki adam kalınlığında kamış ve hasır sazlardan örülmüştür. Denizin dalgalan o kamışlardan geminin içine giremez. Bu gemiler, Karadeniz fırtınasında mantar gibi yüzerler. Kıçı başı belli olmayan bir çeşit kayıklardır. Bu denizlerde isimlerine ‘menkisile' derler. Yüz adam alırlar. Bunlarla Gönye Kalesi'nde iyi bir günde kalkıp bütün işimizi Cenab-ı Hakka havale ederek kıble rüzgârıyla Çoruh Nehri'ni geçtik..." Antik çağda Ksenophon (İÖ 401) Doğu Karadeniz sahilinde yaşayan Mossionik halkının meneksila kullanımından bahsediyor: "Bu antlaşmayı onaylamak için teminatlar verip aldılar ve gittiler. Ertesi gün her biri tek bir tomruktan yontulmuş ve her birinin içinde üç adam bulunan üç yüz kayıkla döndüler." Heredot’un çağdaşı Hippokrat, Kolhlarm yaşadığı Phasis Nehri havzasında aldığı notlarında bu kayıkların kullanılmakta olduğunu kay-dediyor: "Şehre ya da pazara na-diren yürüyerek giderler, ama daha çok tek parça ağaçtan yapılmış kanolarıyla, nehirde yukarı aşağı seyahat ederler. Zira nehirde pek çok kanal vardır."
Çoruh kayıkları konusunda bilgi verenlerden birisi de Fransız coğrafyacısı J. Mourier'dir. Artvin'e geldiği 1886 yılında Çoruh'ta işleyen kayık sayısının 200 kadar olduğunu belirten Mourier. bu kayıklarla seyahat etmiş, gezi notlarını Batoum et le bassin du Tchorok (Paris 1887) adlı kitabında yayınlamış ve yaşadığı heyecanlı dakikaları anlatmıştır.
Çoruh kayıklarından en fazla söz eden kişi ise İvane Caiani (1862-1936)'dir. 1877-1878 Os- manlı-Rus savaşının ardından, bu savaşta Rusya’nın eline geçmiş olan Aşağı Çoruh Vadisinde görevlendirilen Caiani, görevi sırasında buradan mektuplar yazmış ve bu mektupları Tiflis’te yayınlanan Droeba ve İveria gazetelerinde yayınlanmıştı. Çoruh kayıklarından söz ettiği en eski mektubu 8 Haziran 1893 tarihli dördüncü mektubudur. Caiani, mektubuna şöyle başlıyor: "Borçka köyü. 8 Haziran 1893. Bu yıl Çoruh Nehri'nin taşması. Borçka köyünde yaşayan Müslüman Gürcülere çok büyük zarar verdi. Martın birinden başlayıp Mayısın sonuna geldik, Çoruh'ta hâlâ kayıkların işlemesi mümkün değil. Birkaç cesur kayıkçı dışında. onlar da büyük korku ve endişe içinde. Çoruh'ta kimse iş gö-remedi. Gerçi geçen yıllarda da seller olmuş, ama bu kadar uzun sürmemişti. Sel olmadığı zaman-larda Borçkalılar ve Çoruh kıyısının bazı yerlerinde yaşayanlar, ekmeğini yalnızca kayıkçılıkla kazanıyorlar. Devletin vergisini.
sevdiklerini, dostlarını ve düş-manlarını bununla karşılıyorlar. Bir yıldır bu gelirden yoksun kalan erkekler zamanı sadece gece gündüz uyuyarak geçiriyorlar. Ir-makta hâlâ bir çekilme belirtisi yok... (İveria. 7 Temmuz 1893)" Caiani, 6 Ağustos 1893 tarihinde yazdığı yedinci mektubunda da şu haberleri veriyor:
"...Vadi halkının geliri, ekmek tekneleri olan kayıklarla kazanılan iki kuruştu. Kayıkçılar da bu dönemde neredeyse günü iş yap-madan tamamlıyorlar. Çünkü Çoruh öyle çekildi ki yürüyerek geçmek mümkün. Bu durumda yüklü bir kayığın Batum'dan Artvin’e gelip gitmesi mümkün olmuyor. Su öylesine azaldı ki. el değirmenini döndürmesi bile mümkün değil diyorlar, böyle olunca kayıkçı kayığını nasıl yürütsün? Kayıkçılar, kayığa uzun bir ip bağlıyorlar, beş kişi önüne geçip yüklü kayığı çekiyorlar. Çünkü yüklü kayık adım başı kayaya çarpıyor. Şimdi düşünün, yüklü bir kayığı doksan kilometre çekip böyle yürütmekten daha zor ne olabilir? Suyun azalması yüzünden Artvin’den Batum'a seyahat çok tehlikeli olmaya başladı. Yukarıdan aşağıya biraz daha hızlı gidiliyor, ama bu durumda her zaman kayığı bir yere bindirme ve bir kayaya çarpma ihtimali var. Yüzme bilmeyenler kayığa binmeye ve Batum'a gitmeye cesaret edemiyorlar... (İveria. 18 Ağustos 1893)."
13 Ocak 1894 tarihli on beşinci mektubunda ise tamamen Çoruh kayıklarını anlatıyor:
"Borçka köyü (Çoruh vadisi). 13 Ocak. Bu ayın 10'unda, akşama doğru Çoruh'un hayırsız kayıkçıları yüzünden büyük bir talihsizlik yaşandı. Olay şöyle olmuş: Artvin’den Batum’a giden kayık, Borçka ile Artvin kenti arasında bir kayaya çarpmış. 34 kişi ve 60 batman kadar mal suya dökülmüş. Ama yakınlarında bir başka kayık varmış, su da azmış ve adamlar birbirlerini kıyıya çıkarmışlar. Bu kez kimse boğulmamış, ama pek çoğunun yüzü gözü, eli ayağı morarmış. Malın da neredeyse yarısı kaybolmuş. Bu sıralar Çoruh’un suyu don ve soğuktan dolayı iyice azaldı. Böyle dönemlerde yolcuları kazadan korumak için çok deneyimli ve yetenekli kayıkçılar gerekiyor. Ne yazık ki kayıkçılar mal ve insan bulunca, çok para kazanmak için yüz kişi de olsa hepsini bir kayığa dolduruyorlar. Ne de olsa Artvin'den Kabandibi'ne kadar yolcu başına bir manat (Rus para birimi) alıyorlar. Sizi sağ salim götürüp götüremeyeceklerini düşünen yok.
O kayıkta bir de fotoğrafçı varmış. İki ay önce Batum'dan Artvin ilçesine gelmiş. Bu süre içindeki bütün çalışmaları bu olayda zarar görmüş, adamın soğuk suyla boğuşması da cabası. Fotoğrafçı o sırada bu olayın fotoğrafını da çektiğini, ama nasıl çıkacağını bilmediğini söyledi.
İdare uzun zaman önce kayıkların seyrüseferiyle ilgili talimatname çıkardı, ama buna kimsenin aldırdığı yok. Neredeyse her hafta böyle tatsız bir olay oluyor ve pek çok insanın da hayatına mal oluyor.
Kayıkçılara ne zaman kaç kişi alacakları, yolcu yoksa ne kadar mal yükleyecekleri bildirildi. Ne var ki bu kurallara kimse uymuyor (İveria. 19 Ocak 1894)."
Çoruh'un suyunun azalması ka-yıkların işlemesini engellediği gibi, yükselmesi de sorun oluşturuyordu. Çoruh coşunca, kayık seferleri de duruyordu.
Caiani, buna dair şunları yazıyor, 10 Nisan 1894 tarihli on yedinci mektubunda:
"...Çoruh'un suyu da yükselmeye başladı. Karşıdan karşıya kayıkla geçmek çok zorlaştı. Kayıkçılar
Artuin-Batum arasında sefer yapmayı da durdurdular. Söyle-diklerine göre, bu yıl dağlarda çok kar uarmış, Çoruh'un suyu daha da artarmış. (İveria, 23 Nisan 1894)."
Kayıkçılar arasında merhametsiz olanları da yok değil. Caiani, 3 Kasım 1895’te yazdığı otuz birinci mektubunda çok üzücü bir olay karşısında "taş yürekli" bir kayıkçıyı yazıyor:
"...Çoruh yüz yıl önce yapılmış evleri de götürdü. Bu evlerin ya-kınına ırmağın gelmesi de görülmüş şey değildi. Bize yakın köylerde de benzer talihsizlikler yaşandı. 28 Ekimde üç hane Kürt, Kahaberi’de dağlardan kışlık evlerine dönüyormuş. Geceyi geçirmek üzere Çoruh kıyısında Maradit köyünde kalmışlar. Azgın Çoruh, bu üç hane Kürdü, on iki kişiyi, varı yoğuyla birlikte alıp götürmüş. Bunların çığlıkları uzun süre uzaktan duyulu- yormuş, ama onları kurtaracak kimse çıkmamış. Yakınlarında bir kayıkçı varmış, onları almak için yedi manat istemiş. Ama Kürdün, adamın eline sayacağı ve yanındaki kişileri kurtaracak yedi manatı yokmuş. Bu taş yürekli kayıkçı, bu kadar insanın Çoruh'un sularında sürüklenmesini uzaktan seyretmiş. Şimdi duyduğumuza göre ölenlerin akrabaları bu kayıkçıyı şikâyet et-mişler."
İnönü de binmişti bu kayıklara. Başbakan İsmet İnönü, çıktığı doğu illeri gezisinde, 24 Temmuz 1935'te Artvin'e geldi. Ertesi gün karayoluyla Borçka'ya doğru ha-reket eden İnönü ve beraberin-dekiler, Çoruh kıyısındaki Kâtip Hanları'nda dinlenirken, Çoruh’a aşağı ceviz kütüğü yüklü bir kayığın gelmekte olduğunu gördüler ve işaretle kayığı durdurdular. Bu kayıkları hayatında ilk kez gören İnönü, "Nedir bu kayık, nereye gidiyor?" diye sordu. Borçka'ya kütük götürdüğünü söylediler. İnönü, Borçka'ya kadar bu kayık ile gitmek istediğini söyledi ve ne kadar zamanda varabileceklerini sordu. "Yarım saatten az" dediler ve beraberindekiler, kayığa binmemesi için ısrar ettilerse de, o dinlemedi ve kayıktaki ceviz kütüklerinin üzerine oturarak Borçka’ya yöneldi. Mevsim dolayısıyla Çoruh'un suyu azalmış olduğundan, Borçka’ya girileceği yerde, nehrin sığ bir yerinde kayık yere saplanıp gidemez oldu. Aşağıda kendisini bekleyenler bu durumu görünce. Borçkalı iki kuvvetli adam suya daldılar ve kayığa omuz vererek yüzdürdüler. İnönü, istifini hiç bozmadan, aşağıda, köprübaşmda kayıktan inerek kendisini bekleyen kalabalığa karıştı...
İnönü ile birlikte Artvin’e gelen, zamanın Matbuat Umum Mü-dürlüğünde fotoğrafçı olarak ça-lışan AvusturyalI ünlü fotoğrafçı Otlımar Pferschy’nin Artvin'de çektiği fotoğraflardan biri de Çoruh kayıkları idi. Pferschy'nin Türkiye için çektiği fotoğraflardan oluşan "Fotoğraflarla Türkiye" albümünde (1936, 1998) yayınlanmış olan iki Artvin fotoğrafından biri, Çoruh kayıkları idi. Bu fotoğrafta görülen kişi ise Zeytinlik köylü ünlü kayıkçılardan Yusuf Reis’tir.
Cumhuriyet gazetesindeki "Yurttan Yazılar" köşesinde gezi yazıları yazan yazar İsmail Habib Sevük, 1937 yılında Ardahan üzerinden Artvin’e gelmiş ve Cumhuriyet’teki köşesinde Artvin izlenimlerini dört bölüm halinde yazmıştı. "Güzelim Çoruh" başlıklı üçüncü bölümde, kayıkçıların çektiği zorluğu, kendine özgü hoş üslubuyla dile getiren Sevük, şunları yazıyor:
"Çoruh'un en orijinal tarafı kayık-larıdır. İki uçları sivri, ortaları şişkin, tıpkı mekik gibi kayıklar. Bak. bak, kıyının kayalığına doğru ok gibi gidiyor; aman çarpacak, çarpıyor, çarp... bir saniye, birdenbire bir dümen darbesi ve bir kürek; haydi beri kıyıya: eyvah bu sefer de buraya çarpacak, gene tetik bir manevra haydi öteye. Hep böyle ölümle alay eder gibi ölümün kıyısına kadar gelip kaçıvererek nehrin kıvrımlarına göre zikzaklar yapa yapa giden bu mekik biçimli kayıklar nehrin tezgâhı üstünde sahiden mekik dokuyorlar. Akıntıyla böyle giden kayıkların bir de suyun dikine getirilişleri var. Dört adam yarı bellerine kadar suya girip, kayığın önünde, uzun bir ipe sıra halinde sarılmışlar. Kıyıda bir adam elindeki upuzun sırıkla kayığı mızraklıyor. Kayıkta bir adam da ayakta dümeni tutmaktadır. İptekilerin işi kayığı çekmek, sırıktakinin vazifesi kayığı karaya yanaştırmak, dümende- kinin rolü de kayığı açığa bırakmamak. Altı kişi boş bir kayığı böyle getiriyorlar. Doluyken gidiş heyecanlı, boşken dönüş emekli ve gidişin bir saati dönüşün bir günüdür." (Cumhuriyet, 31 Temmuz 1937)"
Kayıklar, 1950’li yılların ortalarında Çoruh'un kıyısına çekilip, çürümeye terk edildiler. Sonra, Artvin kültür tarihine gömülüp gittiler, emektar Çoruh kayıkları...
Makale: Taner Artvinli
Kayıksız Çoruh, şimdi âvâre akıp gider.
M. Adil Özder
Bibliografya:
Caiani. İvane (Çeviri: Fahrettin Çiloğlu); Borçka Mektupları. Sinatle yayınları. 2002
Evliya Çelebi Seyahatnamesi Ksenophon; Anabasis, Sosyal yayınlar. 2. baskı. İstanbul, 1998 Muvahhid Zeki: Artvin Vilayeti Hakkında Malumat-ı Umumiye. İstanbul. 1927 Özder, M. Adil: Artvin'i Anlatan Ünlüler. Artvin dergisi, sayı 9, 7 Mart 1988 Sevük. İsmail Habib: Yurttan Yazılar, Kültür Bakanlığı yayınları. Ankara. 2002 Üstündağ. Tekin: (Konu ile ilgili notları) Zehiroğlu. A. Mican: Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. Çiviyazıları, İstanbul. 2000